HASTALIKLARIMIZIN KAYNAKLARI

1) Bedenimizin alt bölgesi; kalçalarımızdan başlayıp ayak parmak ucuna kadar olan uzuvlarımızı kaplar. Bu bölgede problem yaşayanlar yani (kalça, bel alt bölgesi baldırlar, bacak, bilek ve ayaklar ile ilgili sorunlar) materyal ve fiziksel bütünlüğüne zarar gelebileceğinden korkan kişilerdir. Kendilerini izole ve dışlanmış/terk edilmiş hissedebilirler. Problemleri ile baş ederken sadece kendilerinin yapması gerektiğine inanır ve yardım almazlar. Ayaklarımız bizi toprağa, toprak anaya kök salmamızı sağlayan uzuvlarımızdır. Ancak bu kişiler oradan nasıl besleneceklerini bilemezler. Hayatlarında kendileri için bir amaçları yokmuş gibi davranırlar, varsa da hayata geçirmeye çok korkarlar. Güvenlik onlar için en önemli unsurlardandır ve güvenliğin dışarıdaki etkenlerle sağlanacağına inanırlar. Böylece kişilere veya nesnelere bağımlıdırlar.

Gelecekte olacaklardan korkarak, güvenlikte hissetmenin çok önemli olduğunu düşünerek, her ne yapıyorsa, yaptığı işe tedirginlik, endişe ve olumsuz duygular katarak yaşayan kişilerde sık sık rastlanan problemler:

· Ayak, bilek ağrıları.

· Dizde sorunlar, hoşgörü ve esneklikten yoksunluk.

· Varisler/selülitler.

· Ayak parmaklarında farklı sorunlar.

· Geçmişteki sorunlardan kendini soyutlayamayanlarda ise kalça ve kaba etlerde rahatsızlıklar oluşur.

· Kuyruk sokumunda sorun yaşayanların ise bir başka kişiye bağımlı olduklarına kendilerini inandırmaktır. Kendi güçlerini fark etmez diğerinin bağımlılığını kendine aitmiş gibi algılarlar.

İç organlara göz gezdirdiğimizde hastalık olarak en çok rastlananlar:

· Hemoroit problemleri genellikle gerginlik baskı altında olanlarda daha çok ortaya çıkabilir.

· Anal bölgedeki nodüller, kistler veya kanamalar ise geçmişteki bazı olaylara yoğun kızgınlık veya kişinin kendine dönük kızgınlık ve suçluluk duygularını gösterebilir.

· Böbrek üstü bezlerdeki sorunlarda benzer şeylerden oluşmakla birlikte hayat amacını bulamayan/fark edemeyen kişilerde daha çok ortaya çıkar.

 

2) Bedenimizin karın ve sırt bölgesi yaratıcılığımızı fiziksel anlamda ifade ettiğimiz çok önemli bir parçamızdır. Cinsel şakra bölgesi diye de tarif edebiliriz. Bu bölgedeki aktiviteleri sadece dürtüsel bir fiziksel tatmine yönelttiğimizde tanrısal ve yaratıcı özelliklerini duygu ve duyumlarımızda yaşayamayız.

Bu bölgede özellikle karın ve genital organlarda sorunlar yaşayanların kendi hayatlarını yaratmaktan çok başkalarının hayatlarını yaratmaya çabalayanlar olduğunu düşünebiliriz. Kendilerinden emin olamazlar, başkalarının onların üzerinde yoğun bir yaptırım gücü olduğuna inanırlar. Bu yüzden kendilerini çoğu kişinin karşısında ve çoğu durumda yetersiz hissederler. Zaman içinde bu durum sürekli bir tedirginlik ve korku yaşamalarına sebep olur. Dışarıdan gelen uyaranlara çok fazla açık olurlar. Ayrıca cinsel dürtüleri ve hatalı buldukları cinsel eğilim ve yaşantılarından dolayı suçluluk hissedenlerde de bu bölgede çeşitli hastalıklar oluşabilir.

Sırtın alt bölgesi, yani bel bölgesinde rahatsızlıkları olanlar materyal dünya ve yaşam ile ilgili pek çok kaygısı olan insanlardır. İş yaşamları ile ilgili gereksiz endişe ve kaygıları olur. Bu kaygı ve endişeler sürekli bir hal aldığında yaşam sevincini kaybederek hüzünlü bir ruh hali yaratır. Sonuçta da bu durumun fiziksel oluşumunu bel bölgelerinde yaşarlar. Desteklenmediklerini düşünürler ve herkesi taşıdıklarına inanırlar. Gerçekte birileri onları sürekli taşısın isterler ve çevresindekileri domine etmeyi ve dediklerini yaptırmayı severler. Esnek ve anlayışlı değildirler.

Her şey kendi yöntemlerine göre yapılsın istediklerinden, kendileri her şeyi yapmaya kalkışırlar. Genellikle bir şeylere sahip oldukça da daha değerli olabileceklerine inanan insanlardır.

Kalçalarında ağrı, sızı veya hareket kısıtlanması yaşayanların ise gelecekteki bir adımı atmaktan korktuklarını söyleyebiliriz. Adım atmak için fonksiyonlarının sağlıklı olması gereken bir beden parçası olan kalçalar özgürce hareket edemeyeceğine inanan kişilerde farklı sorunlar çıkarırlar. Bu durum da bedenleri onlara özgürce büyük kararları almaları ve bunun sorumluluğunu taşıyabileceklerinin mesajını vermektedir.

Bu kısımdaki iç organlara gelince; bağırsaklar önemli bir hassasiyet bölgesidir. Organizmayı temizler, toksinleri ve işe yaramayanları boşaltarak bedeni yeniler. Farklı sindirim sistemi sorunları bize farklı mesajlar iletir. Örneğin, kabızlık, geçmişten getirdiği düşünce kalıplarını, bakış açılarını değiştiremeyen sahip olduklarını bırakamayan hatta bazı konularda cimri ve sürekli toplayan kişiliklere sahip olanlarda daha sık rastlanan bir sorundur.

İshal ise; bir korku işaretidir. Hassas bazen kendi düşüncelerinden korkan kendini yetersiz bulan ve küçümseyen kişilerde sık sık oluşan bir rahatsızlıktır.

Crohn rahatsızlığı bu korkuyu her alanda yaşayabilen kişiliklerde oluşan kronik bir hastalıktır. Kişinin kendinin yeterince iyi olmadığına inanıp, mükemmeliyetçi ve kontrolcü yapısı bu kronik koşulu oluşturabilir. Kolit hastalığı ise genelde kendini yenik/yitik ve kurban hisseden kişilerde oluşmaktadır. Daha çok şefkat ve ilgi göstermeyen ailelerde büyümüş kişilerde kendini gösterir. Başkalarının sevgisi ve şefkati olmadan da kendilerini sevebilmeyi başarmaları gerekir.

Böbrekler de bağırsaklar gibi içimizdeki zehir, toksin ve fazlalıkları sağaltmayı temsil eder. Bu bölgelerde sorun yaşayanların bir kısmı iç dünyalarını dışarıya yansıtamayan, sürekli duygularını kontrol altında tutarak otoriter, ketum ve herkes adına karar vermeye meraklı bir tutumda olan kişiliklerdir. Bir kısmı ise tam tersi kendi hayatlarında dahi karar veremeyen, kendini yetersiz hisseden ve daha çok aşağılık kompleksleri olan kişilerdir. Korkuları çok fazladır, otoritelerini kullanmayı bilemezler ve kendilerini beceriksiz hissederler. Genelde hayatın hiçte adil olmadığını ve bunun altında ezildiklerini düşünürler. Aileleri tarafından adil olmayan bir tutumla yetiştirilmiş kişilerde ortaya çıkan bir sorundur. Böbrek sorunları yaşayanların bir an önce kendi hayatları için karar verip, arkasında durabileceklerine ve yeterliliklerini görmeye ihtiyaçları vardır.

Genital bölgelerde oluşan birçok sorunun dibinde yatan en önemli duygusal sebeplerden biri cinsel suçluluk duygularıdır. Genellikle insanlar cinselliği sadece çocuk sahibi olma yolu veya bir keyif ve tatmin yolu olarak görür. Erkekler kendini fiziksel olarak tatmin etme rahatlama ve keyif alma yolu gibi kullanırken, kadınlarda sahip olma (çocuğa ve erkeğe) gücünü erkekler üzerinde kullanma, yönlendirme ve yönetme yolu olarak kullanırlar. İçten içe bilirler ki bu motivasyon unsurları gerçekte olması gereken değildir. Sevgi, şefkat, saygı ve değer verme duyguları olmadan yaşanan cinsellikten dolayı bilinçaltında bir çok farklı suçluluk duygu ve inançları oluşur.

Genital organlarda yaşanan çeşitli sorunun kökeninde genellikle işte bu olumsuz duygular yatar. Bir kısım cinsel yetersizliklerin kökeninde ise erkekler için kaygı ve korku duyguları vardır. Özellikle anneye yetememek ve babanın yerini alamamak ile ilgili ilk çocukluk döneminde yaşanan ödipalkomlekslerin çözümlenmeden kalması ve genç erkeklik döneminde bilinç dışından yüzeye yansıyarak “cinsel performanstan” korkmak, kaygılanmak olarak ortaya çıkmasıdır. Kadınlarda ise kendi kadınlığından utanmak, kadınlık duygularını kabullenmemek ve cinselliği kötü, kirli bir parça olarak kabul etmek farklı cinsel isteksizlik, soğukluk ve kaçınmaya yol açar. Bu da menstürasyon sorunlarından, vajinismus’a kadar geniş bir yelpazede kadınlarda fiziksel rahatsızlıklara sebep olur. Bazı rahim ve yumurtalık sorunları ise yaratıcılığını hayata geçirmekten korkarak kendi hayatları üzerinde ciddi kararlar alıp uygulayamayan kadınlarda daha sık görülebilir. Menapoz ve andropoz döneminde ortaya çıkan hastalıklar (prostat büyümesi, sıcak basması ve kalp sıkıntıları gibi…) ise yaşlanmaktan ve artık hayatta fonksiyonlarının azalmasından korkarak kendini yaşamında istediği gibi var edememiş ve kendi olamamış birçok insanda görülmektedir.

3) Solar pleksüs bölgesi (3. şakra) bedenin orta bölümünü kapsar. Alt karın ile göğüs altına kadar olan beden kısmıdır. Sırtın bir kısmını yani en önemli beş omurgayı kapsar. Sindirim sistemi organlarının en önemlilerinin olduğu bölgedir. Karaciğer, pankreas, mide (duedemum) 12 parmak bağırsağı, dalak bu şakrada yer alır.

Duygularımızı bedenimizle yaşar ve hissederiz. Buna da beden duyumları diyebiliriz. Bu duyumları en yoğun hissettiğimiz yer ise solar pleksüstür. En yoğun duyguların duyumları bu bölgededir. Özellikle öfkenin en çok hissedildiği yerlerden biride sindirim sistemimizdir. Bu bölgede rahatsızlıkları olanlar genelde nefret, öfke, şiddetli istekler, sahip olma tutkusu yaşayan ve sürekli başkalarının sevmesini bekleyen kişilerdir. Kendilerini ve başkalarını sevmeyi pek başaramazlar. Ayrıca kendini sürekli tehdit altında hissedip, kendini savunmak zorunda hissederler ve bu duruma duydukları kızgınlıklarını da içlerinde de tutarlar. Yaşadıklarını böylesine algıladıkça da bir türlü tam hazmedemezler. Olayları ve kişileri olduğu gibi kabul etmekte zorlanırlar ve kendi bilip anladıklarının mutlak doğru olmasını isterler.

Örneğin, sırtın orta bölgesinde, lumbagoda problem yaşayanların bu süreçte karşılaştıkları bir yaşam sorunu karşısında çaresiz ve kararsız hissetmelerinden kaynaklanabilir. Genelde de kimden nasıl yardım isteyeceklerini bilemezler ve yakınlarından beklentileri artar. Siyatik siniri sıkışarak bir nevraljisi olanların ise gelecek ve maddiyat ile ilgili korkuları olabilir. Kendilerine güvende hissetmenin tek yolunun daha fazla imkanlara sahip olmak yerine kendi iç kaynak ve yeterliliklerine güvenmelerinin geleceklerini daha güzel şekillendirebileceklerine inanmalarıdır. Bu bölgedeki “disk kayması” rahatsızlığının derinlerinde ise yaşamda desteklenmediğini düşünen sürekli onaylanma ihtiyacı içindeki kişilerinde oluştuğunu görebiliriz. Kendi kararlarından emin oldukça daha güçlü bir sırtları gelişebilir. Umutsuz ve dünyanın yükünü taşıdığına inanan bireylerde ise skolyoz (omurga eğriliği) oluşmaktadır.

Karaciğer hastalıkları olan kişiler ise genelde başkalarını olduğu gibi kabullenmekte çok zorlanan (aslında onlarda gördüğü kendi parçalarını kabullenemeyen) ve sürekli yaşamından memnuniyetsiz, yargılayıcı ve eleştirel tiplerdir. En çok kızgınlık ve öfkenin biriktiği bir organdır. Karaciğer de bu duygular çok fazla yerleştiğinde kriz çıkarır. Karaciğer sorunları ayrıca sürekli mutsuz ve hüzünlü, gergin ve tahammülsüz ve de kıskançlık yaşayanlarda oluşmaktadır. Bu durumda olanların öncelikle kendilerini kabul edip sevmeyi ve tüm yaşadıkları ile memnun kalmayı başarmaları gerekir. Şikayet etmeyi bırakıp daha güzeli yaratmak için uğraşmaları ve niyetlerini dürüstçe ortaya koymaları onlar için iyi olur.

Safra kesesi taşları ve sorunları ise kararlı olan ve aklında sürekli yapmak istedikleri olup da çevresi tarafından engellendiğine inanıp sürekli kendini zorlayan kişilerde görülebilir. Ancak diğer çözüm yollarından korkarak, onu engelleyenlere müthiş öfke duyarlar ve bu durum onların safra keselerini ve safra yollarını olumsuz olarak etkiler. Hepatit ve sarılık gibi karaciğer rahatsızlıkları da genellikle öfke, intikam, aldatılma ve kin duygularının sonucu gelişebilir.

Mide problemleri yaşayanların genel tavrı yeni fikirlere çok kapalı olup, ikilikleri algılamayı reddetmek olabilir. Belirsizliğe tahammül edemeyen kontrolcü ve kaygılı kişiliklerdir. Kararsızlık, öfke duyguları ile karıştığında kişiye mide bölgesinde çok rahatsızlık, gastrit, ülser, mide yanması gibi yaşatır. Açıkçası yeni oluşan durum, tutum ve davranışları hazmedememekten kaynaklanan çeşitli enflamasyon durumlarının sonucu bu tür kronik hastalıkları yaşamaktır. Esneklik, olumlu tarafa odaklanmak, hoşgörü, yaşananların sevgi yanını keşfetmek bu tip rahatsızlıkların üstesinden gelirken önemli katkıda bulunabilir.

Zehirlenmelerde kişinin kendi düşünceleri ile ilgili olabilir. Toksik ve zehirli düşüncelere sahip olanlar yediklerine karşı daha hassas olup çabuk etkilenebilirler. 3-5 kişi aynı yemeği yiyip de sadece birinin zehirlendiği durumların psişe üzerinden açıklaması olarak bu durum kabul edilir. Zihnimiz tarafından en çok etkilenen organlarımızdan pankreas ayrı bir önem taşımaktadır. Sadece insülin salgılanmasından değil, ayrıca kandaki şeker seviyesini de dengeleyen tek organımızdır. Pankreasın işlevlerini yerine getirmediğinde oluşan “hipoglisemi” önemli bir rahatsızlıktır. Altında yaşam sevincinden yoksun olmak ve yaşamdan keyif alamamak etkenleri yatmaktadır. Hipoglisemik kişilerin yaşamın neşeli, keyifli taraflarını göremedikleri ve hayatlarını yeterince neşeli ve mutlu hale getiremedikleri düşünülür.

Diyabette ise kişilerin duygu dünyaları biraz daha farklıdır. Hayatta sevgiyi bulamadıklarına inanıp sürekli bunu arayanlardır. Genelde sevgiyi almakta zorlanan insanlardır, içlerinde hep bir hüzün olabilir ve sevgiyi almayı hak etmediklerini düşünebilirler. Bu rahatsızlığı geliştiren kişilerin çareyi dışarıdan gelen bir uyarıcıya değil de kendi istek arzularını gerçekleştirmenin çare olacağını anlamaları gerekir.

4) Bu bölge kalp şakrası ile ilgili göğüs bölgesidir. Önden kalp, akciğer ve bronşların olduğu yerdir. Arkadan ise sırt, enseye kadar gelen on iki önemli omurganın, omuzların kollar ve ellerin bulunduğu alandır. Kalp enerjisinin sevgi tarafından beslenmesi gerekir ve ne zaman ki hem kendine, hem de başkalarına karşı eleştiri, yargılama ve beğenmeme, sevgi duyamama gelişir, o zaman bu bölgede problemler oluşabilir. Bütün kalp problemleri mutluluk ve neşenin hissedilmediği durumlarda gelişir. Kalp problemleri olan kişilerin kendilerini ve başkalarını affedip, sevgi vererek iyileşmeleri daha kolaylaşır.

Kalp krizi geçirenler çoğunlukla ya parayı ya da gücü kendilerinin önüne koyarak kalplerinin sevgi alma ve verme ihtiyaçlarını önemsemeyenlerdir. Omuz ve sırt ağrıları ve hastalıkları ise bir çoğumuzun bildiği gibi kendimize ait olmayan sorumlulukları yüklenmek ile ilgili olabilir. Sırtlarından sorun yaşayanlar birçok sorumluluğu yerine getirirken, bunları başkalarından karşılık bekleyerek yaptıklarını fark edemezler. Yeterince karşılık alamadıklarını düşündüklerinde ise kızgınlık ve öfkenin de yükü omuzlarına biner.

Sevgi dilleri daha çok karşısı için bir şeyleri yapmak ve ona yapılmasını beklemek ile ilgilidir. Duygusal alışveriş dengesini bulabilmeleri onların bu sorunu aşması için iyi bir adım olacaktır. Omuz ağrıları ise yine kendine ait olmayan veya zorunlu bırakıldığına inandığı yükleri taşıyanlarda veya herkesin mutluluğundan, iyiliğinden kendini sorumlu tutanlarda sık karşılaşılan bir durumdur.

Kollarımıza gelince; çalışmak ve kucaklamak için en çok kullandığımız uzuvlarımızdır. Kucaklamak derken sadece insan veya hayvanları değil yeni bir durumu da sembolik olarak kollarımız ile karşılarız. Kollarda ve ellerdeki sorunların kaynağı kişinin yaptığı işi sevgiyle değil, ancak olumsuz duygularla yerine getirdiğini gösterebilir. Bu durumda kişi ya işini değiştirmeyi düşünmeli veya yaptığı işe farklı gözlerle bakmayı denemelidir. Ayrıca belki kollarını sevgiyle yakınlarını kucaklamak için kullanmayı deneyebilir. Kollarında rahatsızlık yaşayanların bir kısmı da hayatta yaptığı işte yeterli olmadığını düşünenlerde daha çok ortaya çıkar. Yaptıkları işlerle ilgili bunu düşünenlerin kendilerini dışardan görmeye çalışmaları ve başkaları benzeri işleri yaparken onları gözlemlemeleri belki kendilerinin de onlar kadar veya daha iyi yaptığını fark ettirebilir.

Ellerdeki sorunlarda, kollardaki problemlere çok benzer sebeplerden oluşur. Alma ve verme dengesini de ifade eden eller ve kollar kalp bölgesinin uzantılarıdır. Bundan dolayı bu bölgedeki rahatsızlıklar genellikle “sevgi” alışverişindeki her türlü dengesizliklerin sonucudur. Sol taraf daha çok almayı temsil ederken, sağ tarafta vermeyi anlatır. Sevgiyle alıp veremediğimizde veya sevgiyi hem kendimize alamadığımız ve de veremediğimizde kollar ve ellerimizde farklı sorunlar oluşabilmektedir.

Göğüslerde (memeler) hangi cinsiyet olursa olsun kişinin dişil enerjisini, parçasını temsil eder. Bu da fazla korumacı ve kollayıcı tutum sergileyen ve sürekli müdahale eden bir tavrın temsilidir. Böyle bir anne ile büyüyen erkekler yetişkinliğe geçişte annelerinin koruyucusu ve kollayanı olurlar. Kızlar ise aynı tavrı eş veya sevgililerine sergilerler. Bu durumlarda daha çok kendi yanındaki için kaygılanan, gergin, müdahaleci ve kontrolcü bireylere dönüşürken bu fiziksel olarak göğüs bölgesinde farklı sorunlara yol açabilir.

Bedenimizin kalp şakra bölgesindeki önemli hastalıklardan biri de damarlar ile ilgili olanlarıdır. Bu durum aynı zamanda kan değerleri ile ilgilidir. “Kan” yaşam sevincini temsil eden, kişinin kim olduğunu ve nasıl yaşadığını gösteren en önemli bedensel değeridir. Kan değerleri üzerinde yediğimizin, içtiğimizin çok büyük etkisi görülürken, zihinsel ve duygusal yaşantımız da bir o kadar etkilidir. Yaşamında daha çok hüzün, korku, öfke hisseden kendine yönelik yargılama/eleştiri yapan kişilerde kan değerlerinde problem olacaktır. Özellikle anemi/kansızlık veya türlü toksinin birikimi ortaya çıkacaktır. Eğer kişinin damar yolları kapalı ise, yaşamındaki sevginin azlığını veya yokluğunu da belirler. Kolesterol yüksekliği yaşama sevincindeki blokajı temsil ederken, pıhtılaşma problemleri yaşayanların daha çok kendilerini hayatta çok yalnız hisseden insanlar olabileceğini düşünebiliriz.

Yüksek tansiyon, sürekli olumsuz ve kaygılı düşüncelere sahip insanlarda bir süre sonra oluşan büyütme/drama haline getirme durumu geliştiğinde ortaya çıkabilir. Kızgınlığını bastırmaya, tutmaya çalışan kişilerde daha sık rastlanır. Yaşamını daha çok kafasında kurgulayıp, içinde yaşayanlarda daha sık görülebilir. Kişi ya bakış açısını farklılaştırıp meseleleri kafasında büyütmemeyi öğrenmeli ya da buna bağlı gelişen duygularını dışa vurmalıdır. Bu şekilde damarlarındaki gerilimin rahatladığını fark edecektir.

Düşük tansiyon ise genelde yaşamını mücadele gerektiren durumlarında baştan havlu atan kişilerdir. Yaşam enerjileri çabuk düşer ve “nasıl olsa ben baş edemem” diye denemeden pes ederler. Sorumluluk almak onları çabuk yorar, o yüzden kaçınırlar. Elbette bu durum her düşük tansiyon sahibi için geçerli olmayabilir. Çünkü bazı kişiler düşük tansiyon değerleri ile de kendilerini iyi hissederler. Belki de bu durum onlar için geçerli olmayabilir.

Solunum yolları ile ilgili sorunların en başında sıkça duyduğumuz “astım” gelir. Farklı çeşitleri olan ve genelde çocukluk ve gençlik yıllarında ortaya çıkan bu hastalık rahat nefes alamamak ve boğulma duygusu ile ilgilidir. Genelde üzerlerine çok düşülerek büyütülen çocuklarda, kişilerde olur. Öncelikle başkaları tarafından değil de daha çok kendilerinin yapmak istemedikleri tarafından boğulmuş hisseden kişilerde olur. Bazen de aileleri çok fazla üstlerine düştüğünden bu ilgi ve alakayı hep tutmak amaçlı bir bilinçaltı dikkat çekme tepkisidir. Veya çok müdahaleci ailelerde, beklenenleri yerine getirmek yerine, yaptırmak amaçlı bir tepkide olabilir. Başkaları tarafından sevilmek istediklerinde de bu durum gelişebilir. Öncelikle kendilerinin en olumlu taraflarına odaklanarak kendilerini sevmeyi öğrenmeleri ve herkesin onları sevmeye mecbur olmadıklarını bilmeye ihtiyaçları vardır.

Akciğerlerde yaşanan sorunları ise genelde yaşamayı hak etmediğini düşünen, hayatını olduğu gibi kabul edip götüremeyen, kaldıramayan yaptığı hiçbir şeye fazla ilgisi kalmayan ciddi depresyon belirtileri gösteren kişilerde oluşabilir. Anfizem şeklinde ortaya çıkan akciğer sorunları hayatından hiç memnun olmayan kişilerin kendilerinde yarattıkları bir hastalık olabilir. Zatürre daha çok yaşamındaki birçok şeyden yorgun düşmüş ve sorumluluklardan bıkmış kişilerde görülür. Bu yüzden yaşlıları daha çabuk tutabilir. Belirli yaşın üzerindeki insanların yaşlarını bir kenara bırakmaları ve hayattan tekrar zevk alabilmeleri önemlidir. Bunu yapmalarına en büyük engel yaşlarını düşünmeleri ve ruhlarının ihtiyaçlarını göz ardı etmeleridir. Yaşlarına uygun davranmamak ve gücü yettiğince hareket edip, bağlı oldukları aktiviteleri sürdürmek onların hayatı yeniden keyifli bulmalarını sağlayabilir,

Bronşit gibi hastalıklar ise kişiyi zorlayan ilişkilerin olduğu, artık iletişimsizlikten veya agresif iletişim sonucu oluşan olumsuz atmosferden yada dayanamayacaklarını düşündükleri aile çevresinde gelişir. Bu durumdan olumsuz etkilenen kişiler kendilerini artık bitik, bıkkın, yılgın hissederler ve bu onları gerer ve özellikle bunu bronşlarında hissederler.

Kaynakça:

 

1) Qui es-tu?, Lise Bourbeau,1988, Les editions E.T.C, Montreal, Kanada.

2) Les Paroles du Corps, Edouard Korenfeld, Payot, Paris, Fransa.

3) Body Signs, Hilarion, Marcus Books.

4) You Can Heal Your Life, Louise Hay, Hay House.

5) Tüm Hastalıklarımızın Zihinsel Sebepleri, Louise Hay.

6) Le grand dictionnaire des malaises et des maladies, Jacques Martel, Editions Quintessence, Fransa.

bilyay.org.tr adresinden alınmıştır.
Bilyay Vakfı

2.BÖLÜMYazar : Psikolog Bilun Armağan

Yorum Ekle